SİZİ BİZ ARAYALIM
X
icon

SİZİ BİZ ARAYALIM












KADININ KURTULUŞ DEVRİMİ

Kadın insandır, kadın eştir, annedir, kardeştir. Kadın hem ailenin hem toplumun vazgeçilmez bir parçasıdır. Kadının var edilmesi toplumun var olması demektir. Çünkü toplumu oluşturan insanlar annelerinin bir hayat uzantısıdır. Bu nedenle kız çocukları okutulmalı ve kadın hakları iyileştirilmelidir. İşte Mustafa Kemal toplumun kurtuluşunun kadının kurtuluşuna bağlı olduğunu görmüş ve Türk İnkılabı ile kadın, haklarına kavuşturulmuştur.

Türk ailesinin kuruluşunda ve devamında kadının yeri oldukça önemliydi. Kadın ailenin temel taşı olarak görülmüştür. Türk töresinde aile içinde kadın ve erkek arasında sevgi, saygı ve sadakat bağı vardır. Türk töresine göre kadının dövülmesi, sövülmesi bir yana horlanması veya hakarete uğraması mümkün değildir.

Türk kadını ev işleri, çocuk bakımı dışında gerektiğinde tarlada çalışır, hayvan güder gerektiğinde at biner, kılıç kuşanır, ok atar, savaşlara katılırdı.

X. yüzyıldan itibaren İslamiyet’i kabul eden Türkler, kendi geleneklerini devam ettirmekle birlikte zamanla Arap, İran ve Bizans (Osmanlı dönemi) kültürlerinin etkisiyle kadının toplum içindeki konumu hayli değişime uğramıştır.

Selçuklular döneminde kadınlar siyasi ve kültürel hayattaki rollerine devam ederken Osmanlı ile birlikte bu durumda giderek azalmalar yaşanmıştır. Türklerin Anadolu’ya yerleştiği dönemde var olan dört nüfus grubundan biri olan Bacıyan-ı Rum dünyanın ilk toplumsal kadın hareketidir.

Ahiyan-ı Rum yapılanmasının kurucusu olan Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı tarafından kurulduğu düşünülen Bacıyan-i Rum teşkilatının görevi kız çocuklarının eğitimine önem vermek ve gerektiğinde vatan savunması için at binip kılıç kuşanmayı öğretmek olarak özetlenebilir.

Osmanlı döneminde kadına indirilen en büyük darbe Bizans sarayından örnek alınarak Osmanlı sarayına da yansıyan harem geleneğidir. Buradan sonra kadının toplumdan çıkıp evin içine hapsolduğunu görmekteyiz.

Tanzimat dönemine kadar bu konuda herhangi bir gelişme yaşanmazken bu dönemde kadın dergi ve gazeteleri çıkartılmaya başlanmıştır. Bu dönemde özellikle Ziya Gökalp’in sözleri kadın hareketlerine ışık tutacaktır. Ziya Gökalp; “Türk kadınının İran, Arap ve Bizans tesirlerinden arındırılması gerekmektedir. Ancak Türk kadınının ve Türk medeniyetinin kurtuluşu bu sayede mümkündür” diyecektir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde ve özellikle Milli Mücadele’ye verdikleri destekleriyle tanınan kurtuluşun kahraman kadınları 93 Harbi’nde Nene Hatun’un açtığı yoldan ilerleyerek vatanın kurtarılması için erkeklerle omuz omuza savaşmıştır. Halide Onbaşı, Halime Çavuş, Şerife Bacı, Tayyar Rahmiye, Gördesli Makbule, Çete Emir Ayşe, Erzurumlu Kara Fatma ve daha niceleri Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ey kahraman Türk kadını sen yerlerde sürüklenmeye değil omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın” sözüyle tarihe geçeceklerdir.

Mustafa Kemal, “insan topluluğu kadın ve erkek olmak üzere iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin?” diyerek toplumun ilerlemesini kadınların ilerlemesine bağlamıştır.

Nitekim Türk İnkılabı, İsmet İnönü’nün deyimiyle kadının kurtuluş devrimidir. Daha cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren başlatılan çalışmalarla önce kız çocuklarına eğitim hakkı tanınırken ardından 1926’da çıkarılan Medeni Kanun’la kadınlara önce aile hayatında daha sonra toplumda var olma hakkı tanınmıştır. Resmi nikah zorunluluğu, tek eşle evlilik gibi kadın onuruna yakışan uygulamalar, kadınlara istediği kişiyle evlenme hakkı, boşanma, miras, velayet, meslek edinme ve çalışma hakkı gibi hayati haklar tanınmıştır. Yine aynı kanunla kadınlar erkeklerle mahkeme tanıklığında eşit hakka sahip olmuştur.

Kadına verilen hakların son halkası ise kadınların vatandaşlık haklarına yani siyasi haklara kavuşmasıdır. 3 Nisan 1930’da Belediyeler kanununda yapılan değişiklikle belediye seçimlerine katılma hakkı, 26 Ekim 1933’de köy kanununda yapılan düzenlemelerle muhtarlık seçimlerine katılma hakkı ve son olarak da 87 yıl önce bugün 5 Aralık 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkı kazanmışlardır. Bu baş döndürücü hızla gerçekleşen yenilikler öyle ki Avrupa medeniyetlerini yakalamak için yapılırken çoğu Avrupa ülkesinden çok daha önce gerçekleşerek bizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne taşımıştır. Fransa, 1945 yılında kadına siyasi haklar verirken Medeni kanunlarını örnek aldığımız İsviçre ise kadınlarına ancak 1971 yılında siyasi haklar tanıyacaktır.

Sonuç olarak bizler Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yoldan yürüyerek Türkiye’de ve dünyada Türk kadınının gücünü göstermek için her zamankinden çok daha fazla bugün, bu haklarımıza sahip çıkarak daha iyi günlere ulaşmak için canla başla çalışacağız.

 

                                                                                                                                     Duygu UĞUN

                                                                                                                                     Tarih Öğretmeni

 

Kaynakça: Ali GÜLER; Nutuktan Dersler, Atatürk ve Kadın Hakları

Necati GÜLTEPE; Türk Kadın Tarihine Giriş

PAYLAŞ:
X